Bankacılık ve Kripto Dünyasındaki Gelişmeler ve Türkiye
Son iki hafta kripto ekosistemi açısından dönüm noktası olarak görülebilecek olaylara sahne oldu. Silvergate, Silicon Valley Bank ve Signature gibi bankaların faaliyetlerini durdurma noktasına gelmesi, bu süreçte bankaların hatalarının ve kötü yönetimlerinin yanında yenilikçi sektörlerle ve özellikle de kripto ekosistemiyle olan ilişkilerinin etkisi konuşuldu. Düzenleyicilerin sertleşen tavırlarının kriptonun gelecek yol haritasında nasıl bir etki oluşturacağına dair tartışmalar gündemi kapladı.
Bu gelişmeler ışığında ana tabloya baktığımızda acaba Türkiye nasıl etkilenir? Bu soruya dair üç perspektiften değerlendirme yapmamız gerekir:
Soru-1: Türkiye’de bankalar etkilenir mi?
Bu soruya yanıt bulmak için birkaç boyuttan yaklaşmak gerekli. En baştan söyleyelim: Türkiye bankacılık sektörü temeli en sağlam sektörlerden biri. Türk bankaların ABD’deki söz konusu bankalarla bir ilişkisi olup olmadığını net olarak bilmemekle birlikte böyle yapısal bir bağ veya ilişki olduğunu, en azından doğrudan böyle bir etkileşim olduğuna dair bir işaret yok. Yani bizim bankalarımızın ABD’de sıkıntı yaşayan bankalarla doğrudan bir iş yapması söz konusu değil. Bu da orada yaşananlardan direkt etkilenmenin söz konusu olmayacağını gösteriyor.
Dolaylı olarak etkilere baktığımızda burada da bir riskten söz etmek mümkün gözükmüyor. Bankaların sendikasyonlar üzerinden kredi ilişkileri veya muhabirlik ilişkileri gibi yaklaşımlar nedeniyle oluşabilecek ortak platformlar bu bankalar ile Türkiye’deki bankalar arasında söz konusu değil. En azından bu yönde net bir bilgi veya uyarı bulunmuyor. Bazı dolaylı kredi ilişkileri olsa bile bunların boyutu ve Türk bankacılık sisteminin regülatif gereklilikleri nedeniyle burada bir risk söz konusu olmayacaktır.
ABD’de yaşanan salgının etkilerinin Avrupa’ya yansıması durumunda resim biraz daha karışabilir. İsviçre merkezli Credit Suisse bankasında bir süredir konuşulan sıkıntılı durumun bu tür bir küresel bankacılık riski salgınına karşı biraz daha ciddileşmesi gibi gelişmeler Avrupa ile bağları olan bankacılık sektörü açısından yakından izlenmesi gereken bir durum. Zira dünyanın her yerinde zorlaşan ekonomik koşullar son on yıldır kanıksanan oyun alanının ve kuralların değişmesine neden oluyor.
Bir diğer nokta da ABD’li bankaların özellikle de SVB’nin sıkıntıya düşmesinin temel nedeninin devlet tahvilleri ağırlıklı bir yatırım yapmış olması. Yaşı tutanlar Türkiye’de Demirbank olayını hatırlayacaktır. 2000 yılında faaliyetlerine son veren Demirbank da çok büyük bir devlet tahvili portföyü tuttuğu ve bunları likidite etmekte zorluk çektiği için batmıştı.
Şu andaki tabloya bakıldığında da bankaların elinde önemli bir Hazine tahvili portföyünün birikmekte olduğu görülüyor. Türkiye’de uygulanan mevcut ekonomi modelinde bankalar birçok mekanizma üzerinden devlet kağıdı almak durumunda kalıyorlar. Öyle ki toplam tahvil portföyünün yaklaşık yüzde 78’i bankaların elinde bulunuyor. Tahvil ve bono portföyü, Ocak 2023 itibarıyla bakıldığında bankaların varlıklarının yüzde 17’sine karşılık geliyor. Ancak bunların tamamı vade riski içermeyebiliyor. Yaklaşan seçimle birlikte ekonomik modelin değişmesi ve Ortodoks modele geçilmesi konuşulurken böylesi bir senaryoda bankaların elindeki bu tahvillerin ciddi bir zarar oluşturma potansiyel de dile getiriliyor. Bankaların bilançolarına bakıldığında olası bir zararın bir çöküşe neden olmadan karşılanabileceği görülse de bu durum yine de bir risk noktası oluşturuyor.
Son olarak dikkat edilmesi gereken önemli bir konu bu yaşanan olayların psikolojik etkileri ve ortaya çıkan söylemlerin bağlamı. Özellikle bankalar ile kripto şirketlerinin arasındaki bağların zayıflatılması veya koparılması gerektiğine dair sert söylem gündemde sık sık yer buluyor. Her ne kadar resmi otoriteler bu konuda net bir pozisyon almasalar da ABD yönetiminin son bir yılda tavrının kısmi destekten karşı duruşa geçmesi bu tür komplovari teorilerin altının dolmasına neden oluyor. Bankacılık sektörü, kripto ile yakın ilişkiler kurmanın düzenleyiciler gözünde bir kuşku oluşturduğunu düşünürlerse bu olumsuz bir etki ortaya çıkarabilir. Ancak Türkiye’de bankalar ile kripto şirketlerinin oluşturduğu iş hacmi ihmal edilebilecek kadar düşük olduğundan dolayı bu durum da çok büyük bir risk oluşturmuyor.
Soru-2: Düzenleyiciler etkilenir mi?
Kripto dünyasının düzenlemeler açısından henüz olgunlaşma aşamasında olmaması gerçeği göz önüne alındığında dünyanın her yerinde hayata geçirilen düzenlemelere yönelik aksiyonlar diğer devletler ve yönetimler tarafından da yakından izleniyor. Örneğin ABD düzenleme ortamı ve bu alanda söz sahibi kurumlar, net ve açık bir mesaj vermedikleri ve belirsizliği giderecek bir çerçeve sunamadıkları için sık sık eleştirilere hedef oluyorlar. Diğer yandan Avrupa Birliği MiCA çerçevesi ile bu konuda bir adım önde olarak değerlendiriliyor. Asya ülkelerinde ise düzenlemeler konusunda daha net çerçeveler olması bu pazarların cazibesini artırıyor. Mt. Gox olayından sonra çok sıkı bir düzenleme çerçevesi oluşturan Japonya bile son dönemde bunu gevşetip daha rekabetçi bir noktaya evrilmek üzere adımlar atıyor. Yani yapılan her düzenleme ve alınan her pozisyon diğer pazarlarda ve ülkelerde bir örnek teşkil edebiliyor.
Amerika gibi büyük bir pazarda düzenleyicilerin söz birliği etmişçesine kriptoya yönelik tavırlarını sertleştirmeleri ve bankalar ile kripto dünyasının arasındaki ilişkinin bir toksik salgın sorununa neden olabileceğine dair vurguları ve bu alanda atılan son adımlar dünyanın diğer yerlerindeki düzenleme kurumlarını etkileyebilir. Ülkemizde de kripto ekosistemine yönelik düzenlemeler konusunda çok yol alınmadığı gerçeği dikkate alındığında ABD gibi bir pazardaki regülatif tutum ve ortaya koyulan yaklaşım bir örnek çerçeve olarak görülebilir ve esinlenme oluşturabilir. Bu da Türkiye’deki düzenleyicilerin tavrının daha şüpheci noktaya evrilmesine zemin hazırlayabilir.
Burada riski azaltan unsurlardan biri Türkiye’de düzenleme ekosisteminin ağırlıklı olarak Avrupa Birliği yol haritasını izleme eğiliminde olması. Bu nedenle düzenleme çerçeveleri büyük olasılıkla MiCA ekseninde değerlendirilebilir. Diğer yandan Türkiye kripto ekosisteminin çok aktif olması ve düzenleme süreçlerinde etkili hamleler yapabilmesi de önemli bir unsur. Bir süre önce ortalıkta dolaşan ve kanun taslağı olduğu iddia edilen bir metin üzerinde gerçekleştirilen tartışma ve bu konuda ekosistemin aldığı tavır bu aktif uygulamanın bir örneği olarak not edilebilir.
Soru-3: Türkiye avantajlı çıkar mı?
ABD’de düzenlemelerin sertleşmesi ve kriptoya yönelik bir nevi izolasyon mantığı oluşması kripto sektörünün ABD’den kaçmasına ve farklı alanlar aramasına zemin hazırlayabilir. Bu konuda da ciddi bir tartışma yaşanıyor. Kriptoyu destekleyenler ABD’deki bu düzenleme belirsizliğinin ve son yaşanan olayların kripto şirketlerini offshore bölgelere ve düzenlemelerin daha net olduğu ülkelere kaçmasını ve bu ülkelerden yine ABD piyasasına etki etmeleri söz konusu olabilir. Yani kontrol altından kontrol edilemeyen bir yapıya kayabilir.
Diğer bir önemli nokta da inovasyonun kaçması. ABD’de düzenlemeler ortamının sertleşmesi ve büyük bir belirsizlik oluşturması birçok projenin ve şirketin bu ülkede faaliyet gösterme ya da ABD’li müşterilere hizmet verme noktasında soru işaretleri yaşamasına neden oluyor. Her geçen gün daha fazla projenin ABD’den gelen trafiğe erişimi kapattığına ya da ABD’li müşterileri sistemin dışında tutuğuna şahit olunuyor. Bu da inovatif projelerin ABD dışında bir yer aramasına ve uygun bölgelere kaçmasına neden oluyor.
Bu trend Türkiye için bir avantaj olabilir. Bölgedeki kripto merkezi olma fırsatında Birleşik Arap Emirlikleri gibi oyuncularla mücadele eden Türkiye bu yarışta biraz daha geriye düşmüş görünüyor. Etkili ve net bir kripto dostu düzenleme çerçevesi, yenilikçi sektörlerle iş birliği imkânları ve etkin teşvikler üzerinden Türkiye bir kripto inovasyon merkezi olarak konumlanma avantajını hâlâ koruyor. Özellikle de geliştiricilerin, kullanıcıların bu kadar yetkin ve dinamik olduğu bir ekosistemin avantajıyla bu fırsatın gerçeğe dönüştürülmesi zor olmayacaktır.
Son dönemde yaşananlar bir sektörün doğum sancılarının bir göstergesi aslında. Bu süreçte küresel dinamikleri yakın ve iyi okumak ve buradaki içgörülere göre pozisyon almak ülkemiz, projeler ve ekosistem için büyük bir sıçrama tahtası oluşturabilir.